Ceramic Art: Tenzile Özgün’s Story


Log in or register to save completed lessons.

Prerequisites for this Turkish Listening Comprehension Lesson

Was doing

-ıyordu
Using -ıyordu to mean "almost"

Relative clauses using ‑dık

‑dığım, ‑dığın, ‑dığı
‑dığımız, ‑dığınız, ‑dıkları
-dığını, -dığına, -dığından
-dığının

Using the suffix ‑ki

dünkü, bugünkü, yarınki
benimki, seninki, onunki
‑daki, ‑sındaki
‑kini, ‑kine, ‑kinde, ‑kinden, ‑kinin



Ceramic Art: Tenzile Özgün’s Story

The following is an excerpt from an interview with Tenzile Özgzün, an artist in Istanbul who makes traditional Turkish Ceramic art.


Published by 24 Saat Belgesel.
Video license: Creative Commons (reuse allowed)

The Interview in Turkish

Ben kimim? Ben Tenzile Özgün. 1978’de İstanbul doğumluyum. 2003 yılında çini yapmaya başladım. Yapmaya başladığımdan ziyade, 2003 yılında bu işe adım attım. O gün bugün çini ile hemhal durumdayım. Başlayışımda ben seramik yapmak istiyordum. Çamurla uğraşmak istiyordum. Fakat eve yakın bir kurs aradım bulamadım. Daha sonra bir görevli bizi Üsküdar’da bir kurs var diyerek Üsküdar’a yönlendirdi. Gittim oraya, kayıt yaptırdım. Kayıt sırasında bana çini kursu demişlerdi. Ben de çini ile seramiğin aynı şey olduğunu düşünmüştüm ki öyle değilmiş. Çini yapmaya başladık. Desenler çizmeye başladık. Daha sonra hoca önümüze bir obje verdi, bir tabak. Çizdiğimiz desenleri buna aktaracağımızı ve artık bu işe tam anlamıyla başlayacağımızı söyledi.

Ben çamurla bir şeyler yapacağımızı düşünüyordum ki öyle değilmiş. Hazır objenin üzerine yaptığımız desenleri çiziyoruz, uyguluyoruz, boyuyoruz. Daha sonra onları son haline getirecek olan sır ve fırınlama işlemi için Kütahya’ya yolluyoruz. Böyle derken başladık. Ben çok keyif aldım çinici yapmaktan, desen çizmekten çok keyif aldım. Ve 4 sene Üsküdar’daki İSMEK’e (İstanbul Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları) gittim. 4 seneden sonra daha bizi tekrar eğitime almayacaklarını söyleyerek oradan ayrılmak zorunda kaldım.

2009’da Tarık Kültür Vakfı’ndan ders vermem için teklif geldi. Kabul ettim. Çok fazla da bir şey bilmiyordum. Ama hani insanlar öğretirken de öğreniyorlar diye başladım. Güzel şeyler olacağını umut ediyordum ki oldu da. Bildiklerini insanlarla paylaşıyorsun. Bu son derece keyifli bir şey. Orada öğrencilerim oldu. Çok güzeldi. Onlara işte bildiklerimi öğrettim. Daha sonra Tarık Kültür Vakfı’na 2 sene devam ettim. 2 seneden sonra ayrıldım.

Sonra kendim evde bir şeyler yapmaya başladım. Yaptıklarımı eşe, dosta, ahbaplara satıyordum. Fakat öyle bir durum ki evde artık yaşayabileceğim yer yok. Alan yoktu. Her yer çini dolu. Gardıropların dahi içi çini. Evdeki bütün bulduğum dolapların içine bir şeyler doldurmuşum falan. Artık evde isyanlar kopmaya başlamıştı. Ablam ve annem özellikle atölye tutup gitmemi ya da evlenip gitmemi ya da işte ayrı bir eve çıkmam gerektiğini söylüyorlardı. Artık bu benim çok zoruma gitmeye başlamıştı.

Daha sonra bir ahbabımız vardı Sultanahmet’te. Ona bir yer aradığımı söyledim. Çok severdim Sultanahmet’i, tarihi dokusunu, işte Osmanlı vesaire. Bir gün beni aradı ve, "Tenzile gel" dedi. Burada bizim sokakta boş bir yer var. Oraya bir bak atölye olabilir dedi. Gittim, karlı bir Mart günü. Dükkana baktım. Camdan baktım dükkana. İçerisi böyle küçük, çok güzel bir yer. Dedim tamam bu. Çok sevdim. Bana verdiği enerji, elektrik o gün çok başkaydı. Çok sevdim dükkanı. Ve dükkan sahibiyle görüştük. Okeylendi. Oldu.

Çok fazla bir ürünüm yoktu. Hatta evde ne varsa çini adına hepsini getirdim, dükkana astım. Sonra başladık. Burada öğrencilerim oldu. Ürettim, ürettiğimi sattım. Sattıkça keyif aldım. Bir daha yaptım, bir daha sattım. Bir de şey oluyordu mesela. Bir şey yapıyorum, bir tabak yapıyorum mesela. O satıldı. O satıldı ya hemen ben oturup bir daha aynısını çiziyorum. Hiçbir şeyin yokluğu hissedilmesin diye aynısını çalışıyorum. Böyle bir döngü devam etti. 4 seneye yaklaştı dükkanım. Burada keyifli bir şekilde çalışıyorum.

English Translation

Who am I? My name is Tenzile Özgün. I was born in Istanbul in 1978. I started making ceramics in 2003. Rather than saying I started, I should say I took my first step in this field in 2003. Since that day, I have been deeply involved with ceramics. Initially, I wanted to make pottery. I wanted to work with clay. But I couldn’t find a course near my home. Later, a staff member directed us to a course in Üsküdar. I went there and registered. During registration, they told me it was a ceramics course. I thought ceramics and pottery were the same, but they aren’t. We started making ceramics, drawing patterns. Then the teacher gave us an object, a plate. He said we would transfer our patterns onto it and that we were now truly getting starting.

I thought we were going to create something with clay, but it wasn’t like that. We draw and apply our patterns on pre-made objects, paint them, and then send them to Kütahya for glazing and firing. That’s how we started. I really enjoyed making ceramics and drawing patterns. I attended ISMEK (Istanbul Art and Vocational Training Courses) in Üsküdar for 4 years. After 4 years, they said they wouldn’t take us back for training, so I had to leave.

In 2009, I received an offer from Tarık Cultural Foundation to teach. I accepted. I didn’t know much, but you learn while teaching, so I started. I was hoping good things would come from it, and that’s what happened. You share your knowledge with people. It’s extremely enjoyable. I had students there. It was wonderful. I taught them what I knew. I continued at the Tarık Cultural Foundation for another 2 years before leaving.

Then I started making things at home. I sold the things I made to friends and acquaintances. But there came a point where there was no space left to live in the house. It was full of ceramics, even the wardrobes. I had filled every cupboard I could find with something. There started to be revolts at home. My sister and mother especially were telling me to rent a workshop, or get married and leave, or move to a different house. It was becoming very difficult for me.

Later, a friend in Sultanahmet told me about a vacant place. I loved Sultanahmet for its historical atmosphere, the Ottoman heritage, and so on. One day they called me, and said, “Tenzile, come here. There’s an empty space on our street. It could be a workshop.” I went there on a snowy March day. I looked at the shop through the window. It was small, a very nice place. I said, “Yes, this is it.” I loved it. The energy, the vibe it gave me that day was something else. I loved the shop. And we agreed with the shop owner. It was settled.

I didn’t have many products. I brought everything I had in terms of ceramics from home and hung it all in the shop. Then I started. I had students here. I made products and sold what I made. The more I sold, the more I enjoyed it. I made more and sold more. For instance, if I made a plate and it sold, I would sit down right away and draw another one just like it. I worked on making sure we didn’t feel like anything was missing. This cycle continued. It’s been nearly 4 years now for my shop. I work here happily.

Leave a Comment